İçeriğe geç →

JES’E Direnen Kadınlar, Hüseyin Kolay

JES’e (Jeotermal Elektrik Santralleri) direnen Kızılcaköy’lü kadınlardan bir grup siyasi iktidarın zeytinlik alanlarda maden çıkarılmasına izin veren kararını protesto etmek amacıyla yapılacak basın açıklaması için Melahat Yavuz’un zeytinliğine gidiyor.

 

JES'E Direnen Kadınlar, Hüseyin Kolay

 

Jeotermal, yer kabuğunun derin katmanlarında birikmiş olan ısıya verilen addır.

Jeotermal akışkan, içinde farklı elementlerin, maddelerin bulunduğu sıcak su, buhar ve gazlara denir.

Jeotermal enerji ise bu akışkanların sahip olduğu toplam enerjinin adıdır. Diğer enerji çeşitlerine çevrilerek ya da doğrudan ısı enerjisinden faydalanılarak “yenilenebilir” enerji kaynağı oluşturmaktadır.

Türkiye’de ticari anlamda jeotermal kaynaklardan ilk elektrik üretimi 1984 yılında 15 MW kurulu güce sahip Kızıldere JES’de TEAŞ tarafından gerçekleştirilmiş̧tir. 15 MW ile başlayan bu üretim 2009 yılında 77 MW’a, 2020 yılında ise 1.624 MW’ta ulaşmıştır.

2020 yılı sonu itibariyle Türkiye’de elektrik enerjisi üreten toplam 60 JES’in (Jeotermal Enerji Santralı) 32’si Aydın ili sınırları içinde bulunmaktadır. Türkiye’de jeotermale dayalı enerjinin yarısından fazlası Aydın’da üretilmekte, bu üretim aynı zamanda Avrupa kıtasında da birinci sırada yer almaktadır.

Jeotermal enerji, “yeni, yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmez, güvenilir, çevre dostu, yerli ve yeşil, dönüştürülebilir olan – birincil enerji kaynağı” diye tanıtılır, ancak:

GERÇED (Germencik Çevre ve Doğa Derneği) 2019 yılında bölgedeki JES’lerin tarım alanlarına, doğaya ve insan sağlığına biyolojik çeşitliliğe verdiği zararlar üzerine bir rapor yayınlamıştır(1). Üniversiteler, bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşlarının 30 yıldan bu yana yaptığı çalışmaları bir araya getirerek oluşturulan bu rapor, gözle görünür zararların yanı sıra bilimsel verilerle de problemin büyüklüğünü ortaya koymuştur.

Aydın Tabip Odası’nın çeşitli dönemlerde başkanlığını yapan Dr. Metin Aydın GERÇED’in Basın Sözcüsü olarak paylaştığı raporda, “jeotermaller zehirli gazlarını havaya, akışkanlarını dere-çay sulama kanalları ile Menderes Nehri’ne bırakıyor” denilmekte ve bu uygulamalardan en fazla Büyük Menderes Havzası’nda incir, zeytin ağaçları ve pamuk tarlalarının, Gediz Havzası’nda ise üzüm bağlarının zarar gördüğü ifade edilmektedir.

GERÇED’in hazırladığı raporda “bölgede kurulu JES’lerin gaz ve akışkan salımları sonucu Aydın Ovası bugün Türkiye’de havası, suyu, toprağı ve tarımsal ürünü en kirli bölgelerin başında gelmektedir” diye başlayan bölüm şöyle devam etmektedir.

“Aydın Ovası bugün 42 JES’in bir yılda havaya salım yaptıkları 200 milyon tondan fazla su buharı, 10 milyon tondan fazla yoğuşmayan gazlara bağlı olarak hava kirliliği, nem, sera gazı artışı ve asit yağmurları baskısı altında nefes alamamaktadır. Aydın Ovasında yer alan 42 JES, faaliyetleri sırasında bir yılda yeraltından 150 milyon tondan fazla yeraltı suyu çekerek kullanmakta, Ova’da yeraltı sularının azalmasına, toprak göçüklerine ve depremlere sebep olmaktadır”

Jeotermallerin bölgeye verdiği zararlar konusundaki bilimsel çalışmalar oldukça erken dönemde başlamıştır. 2010 yılında Ege Üniversitesi Fen Bilimleri fakültesinden M. Bolca’nın Germencik Alangüllü’de yaptığı araştırma durumun vahametine o günlerde işaret ederek Jeotermal santralların çıkardığı akışkanların yerüstü ve yeraltı sularına karışarak kirlettiği, tarımda kullanılan bu sulardaki ağır metal ve kimyasal maddelerin besin yoluyla insanlara ve diğer canlılara geçebileceği anlatılmıştır.

2015 yılında Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden S. Dağ’ın yine Alangüllü’de yaptığı araştırmada ise Jeotermallere yakın topraklarda asit miktarının arttığı, incir ağaçlarının daha az sürgün verdiği, sürgünlerin daha kısa çıktığı, yaprakların hastalıklı olduğu, dallardaki meyve sayısının daha az, meyvelerin daha küçük olduğu saptanmıştır. Jeotermallere yakın incir ağaçlarına ait kuru incirlerde uzak bölgelerdeki kuru incirlere göre daha yüksek değerlerde bor, kükürt, nikel, kurşun, kobalt, kadmiyum, krom, mangan bulunduğu ifade edilmiştir.

Bu çalışmadan iki yıl sonra 2017’de ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile TUBİTAK’ın ortaklaşa yaptıkları araştırmada Alangüllü’de yer alan jeotermal santrallerin saldığı akışkanlar sonucu Alangüllü Deresi’nin sularında bor miktarının normalden altmış yedi kat, topraklarda bulunan bor miktarının ise normalden beş kat fazla olduğu saptanmıştır.

Doğada yaratılan büyük tahribat Aydın Ovası’nı ölümcül noktaya getirirken JES’lerin küresel ısınmaya olan etkisi de artarak devam etmektedir. Ekolojik yıkıma sebep olan işletmeler insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Rapor, “Çevresel faktörlere bağlı ölümlerde çocuklar ve kadınlar ilk sırada yer alıyor. Çocuk ve kadın ölümleri erkeklere göre on dört kat daha fazla. Kirlilik oranı yüksek bölgelerin ortak özelliği de yoksulluk. Yani gelir dağılımına baktığımızda çevre kirliliği daha çok yoksulları öldürüyor” demektedir.

TMMOB Şubat 2021tarihinde “Büyük Menderes Havzasında Jeotermal Enerji Santralları Gerçeği ve Aydın İlinde Kurulu Jes’lerin Çevresel Etkileri” başlıklı kapsamlı bir rapor yayınlamıştır (2). Raporun sonuç bölümünde şu başlıklar altında gerekçelendirilmiş tespitler yapılmaktadır:

I. Mevcut jeotermal santralların, kuyuların ve iletim hatlarının yer seçimi sorunludur.

II. Mevcut jeotermal santral, kuyu ve iletim hatlarının çevresel etkileri önemsenmeden, akışkanlar ve gazlar yeterince ölçülmeden ve denetimlerle yanlışlar önlenmeden doğaya salınmasına yönelik uygulamalar, toprak, su ve bitkisel ürün kirliliği açısından sorunludur.

III. JES’lere izin verilmesi aşamasında uygulanan ÇED süreçleri sorunludur.

IV. Yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ve akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesi ilkelerine uyulmamaktadır.

V. Aydın ilinde JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmamakta, jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkileri önemsememekte ve yeterince araştırılmamaktadır.

VI. Jeotermal tesislere arama ve işletme ruhsatı ve lisans verme konusu sorunludur.

VII. Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik yasal ve kurumsal mevzuat karışık ve sorunludur.

Raporda ayrıca JES’lerin sadece Aydın’ın sorunu olmadığı belirtilerek

“Manisa, Denizli, İzmir, Çanakkale, Afyon, Van, Elazığ, Bolu dâhil birçok ilimiz kontrolsüz ve denetimsiz jeotermal enerji yatırımlarının neden olacağı ağır sorunlarla karşı karşıyadır” denilmektedir.

Santral projelerinin gündeme geldiği ilçelerde, köylerde halk JES’lere karşı tepkisini gösterilerle protestolarla dile getirerek hakkını aramaya devam etmektedir. Projelere verilen izinlerin iptali için yasal yollara başvururken çevre derneklerinin, STK’ların, aktivistlerin desteklediği birçok eylem, yürüyüş ve gösteriler yapılmaktadır. GERÇED bu sayede dokuz JES’in durdurulduğunu belirtmektedir.

2018 yılında Kızılcaköy ve çevresindeki arazilerin enerji şirketleri tarafından satın alınmasıyla Kızılcaköylülerin hak mücadelesi de başlamıştır. 2022 yılında yerel mahkeme ÇED raporunu iptal etmiştir.

Bu hikayede Kızılcaköylü kadınların JES’lere karşı mücadelesi anlatılmaktadır.

(1)

(2) https://www.tmmob.org.tr/yayin/tmmob-buyuk-menderes-havzasinda-jes-gercegi-raporu

JES akışkanlarında bulunan bor, civa, radon ve ağır metaller derelere karışarak Menderes Nehri’ne akıyor. Aydın ziraat Odasının açıklamasına göre bu akışkanların şehirde yetişen kaliteli zeytin, incir, kestane, çilek, narenciye, pamuk gibi tarımsal ürünleri, hayvancılığı ve kanser vakaları ile insan sağlığını olumsuz etkilediği belirtilmektedir. Evliya Çelebi’nin “Dağlarından yağ, ovalarından bal akan şehir” dediği Aydın’ın dağlarında artık RES (Rüzgar Enerji Santralleri), ovalarında ise JES (Jeotermal Enerji Santralleri) var.

Yılmazköy’de bir çiftçi JES kuyularının yanındaki bahçesinde zeytin silkeliyor. Zeytin ağaçlarının eskisi gibi verimli olmadığından şikâyet eden köylüler bu durumun jeo termal santralinden kaynaklandığını düşünmekteler.

Aydın Ovası’nda küçük bir yerleşim olan Kızılcaköy’ün çevresinde zeytin, incir, narenciye yetişiyor. Bu verimli tarım alanlarına Jeotermal Santrali kurmak ve zeytinliklerde maden aramak isteyen çok sayıda şirket var.

Buharkent ilçesi Kızıldere mevkiinde özel bir firmaya ait jeotermal enerji santrali ve çevresinde sayıları 35’i aşmış jesin yılda 190 milyon ton su buharı ve 9 milyon ton yoğuşmayan gazı havaya, 80 milyon ton akışkanı Büyük Menderes havzası su kaynaklarına bıraktığı belirlenmiş olup, bunun sonucu havza ekolojisinin hızlı bir şekilde geri dönülmez şekilde bozulduğu belirtiliyor.

Kızılcaköylü kadınlar 2018 yılında köylerinde kurulması planlanan jeotermal santralini engellemek için Aydın kent meydanında oturma eylemi yapıyor. Köyde “Ceride Teyze” diye bilinen ve Jes’e karşı direnişin sembol isimlerinden biri olan Hatice Barlas (80), (yerde oturanlardan elinde bayrak tutan) 2020 yılında yakalandığı korona virüsten yaşamını kaybetti

Leyla Çiyanşen, Fatma Orbay ve Halil Aşkın 28 Mart’ta yapılan eyleme köyden katılımın neden az olduğunu tartışıyor. Dayanışma için gelenler köylülerden kalabalık olmuş, kahvedeki erkeklere haber verilip verilmediğini konuşuyorlar.

Kızılcaköy’de jes yapılmasına karşı başlattıkları eyleme katılanlardan Esma Celayir (74) kolluk kuvvetlerine hakaret ettikleri ve güç kullanarak mukavemette bulundukları için haklarında açılan dava duruşmasından sonra avukatlarıyla mahkemeden çıkıyor.

Ege Bölgesindeki birçok yerleşim alanının çevresine kurulan jeotermal santral boruları ve elektrik hatları yeri göğü sarıyor.

Efeler ilçesi Doğanköy sakinleri JES’in yanında zeytin hasadı yapıyor.

Alangüllü köyünde koyunlar jeotermal elektrik santralının yanında otluyor. Nuri Kırcan (55) koyunlarını beslemekte zorlandığını, JES’lerden dolayı mera ve otlakların çoraklaştığını anlatıyor.

Alangüllü Köyü’nde JES’in yanındaki bir bahçeye yerleştirilen kovanlar santralden etkileniyor. Arıcılar santralden çıkan akışkanlar, duman ve gürültü nedeniyle kaliteli bal üretiminin azaldığını, arıların öldüğünü belirtiyor.

Kızılcaköylüler mahkemenin ÇED raporunu şirket lehine bozma kararını protesto ediyor.

Canan Şenal (44) evinin bahçesinde tavukları besliyor. “Gece santral çalıştığında sanki deprem oluyor gibi evimiz sarsılıyor, korkuyoruz” diyor.

Kızılcaköy’de kadınlar birlikte gözleme yapıyor. Gözlemede kendi yaptıkları kesik peynir ve zeytinyağıyla birlikte köyde yetişen ısırgan otu, gelincik otu, ıspanak ve pırasa kullanıyorlar. Bazılarını kırlardan topladıkları bu bitkilerin JES’lerin etkisiyle bozulmasını istemiyorlar.

Kızılcaköy meydanındaki çadırda direniş nöbeti yeniden başlıyor. ÇED-(Çevre Etki Değerlendirme Raporu) iptal edilmesi üzerine uzun bir süre ara verdikleri direniş nöbeti için çadıra soba kuracak ve elektrik çekecekler.

Direnişe destek için köye gelen çevre dernekleri ve platform üyelerine aşure ikram ediliyor.

JES’in nakil boru hatları Yöre Köyü’nün içinden geçiyor. Köylüler JES’ten kaynaklı kükürt kokusundan, santralin özellikle gece saatlerinde çalıştırılmasıyla çıkan gürültüden ve yer sarsıntısından rahatsız olduklarını belirtiyor.

Yeniden inceleme yapılacak zeytin bahçesinde kadınlar bilirkişi heyetinin gelmesini bekliyor. Kızılcaköy’de özel şirketin satın aldığı zeytin ve tarım arazisine yapılması planlanan jeotermal santrali için verilen ÇED raporu mahkeme tarafından firma lehine bozulunca köylüler itiraz etmiş ve yeniden  bilirkişi görüşü istemişler.

Direnişe destek için gelen Aydın-Efeler Belediye Başkanı Mehmet Fatih Atay’a Leyla Çiyanşen bilgi veriyor.

Kızılcaköy’de JES’e karşı mücadele etmek için kurdukları Çevre ve Dayanışma Derneği faaliyeti olarak kadınlar tarafından yazılan ve sahnelenen oyunun afişi.

Kızılcaköy’de JES’e karşı direnen kadınlar “Neymiş Bu Jeotermal” adlı oyunu sahneledikten sonra izleyiciyi selamlıyor.

Zeytin yönetmeliğinde yapılan değişikliği protesto eden bir basın açıklamasına katılan kadınlar sohbet ederek Kızılcaköy’e dönüyor. Bu yönetmelikle zeytinliklerde maden aramanın önü açılmıştı.