İçeriğe geç →

Kuyu, Figen Günay Kılıç

Konya Ovası’nda yıllık yaklaşık iki buçuk milyon ton buğday üretiliyor. Türkiye’nin tahıl ambarı olarak tanımlanan Ova iki milyon iki yüz bin hektarlık ekim alanına sahip. Konya Havzası, dünyanın önemli iki yüz ekolojik bölgesinden biridir. Bu kapalı havza ülkenin en az yağış alan ancak en çok yeraltı sulaması yapılan bölgesidir. Havzada mevcut suyun % 61’i yeraltı su kaynaklarından karşılanmaktadır.

 

Kuyu, Figen Günay Kılıç

 

İnsanlık, doğanın bir parçası olduğunu unuttuğu andan itibaren ekolojik yıkım da başladı. Ne yazık ki bilim insanları tarafından yıkımın artarak devam edeceği öngörülüyor .

Konya Kapalı Havzası, Akdeniz 'deki iklim değişikliğinden etkilenecek bölgelerin başındayer alıyor.

Havza, dünyanın önemli iki yüz ekolojik bölgesinden biri. Ülkenin önemli bitki ve kuş alanları, en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü, en büyük çevre koruma alanı olan Tuz Gölü, Ramsar alanı olan Meke Gölü ve Kızören Obruğu burada.

Türkiye'nin tahıl ambarı olarak tanımlanan Konya Ovası, iki milyon hektarlık ekim alanına sahip. Hububat, bakliyat, şeker pancarı üretiminin yanı sıra et ve süt üretiminde de ülkenin tarımsal lideri konumunda.

Ova giderek kuraklaşıyor.

İklim değişiklikleri ile birlikte sıcaklıkların ve buharlaşmanın artması, yağışların azalması, sulu tarıma yönelme,bilinçsiz sulama ovadaki kuraklığın nedenleri arasında gösteriliyor. Havzada birçok sulak alan kurudu ve önümüzdeki on yıl içinde bütün sulak alanların yok olma tehlikesi taşıdığı belirtiliyor. Göl habitatı kayboluyor, toplu kuş ölümleri görülüyor.

Tarımda yüksek gelir getirisi nedeniyle çiftçilerin pancar, ayçiçeği, mısır, yonca üretimine yönelmesi daha fazla su tüketimine yol açıyor. Kapalı havza olması dolayısıyla çoğunlukla yeraltı suları kullanılıyor, birbiri ardına yeni su kuyularıaçılıyor.

Öte yandan tarlalardaki aşırı sulama toprak erozyonuna, tuzlanmaya ve çoraklaşmaya neden oluyor. Yeraltı sularındaki düşüşler sonucu kireçtaşı gibi eriyen kayaçlardaki çözülmelerle birlikte yüzey yarıkları, obruklar oluşuyor. Obruklar başta insan yaşamı olmak üzere çevredeki hayvanların yaşamını tehdit ediyor: yerleşimler için, enerji ve ulaşım hatları ve tarım alanları için tehlike oluşturuyor. Bölgede 2021 yılında tespit edilen obruk sayısı üç bine yakın. Bu sayının hızla arttığı belirtiliyor . Mevsim geçişlerinde kum fırtınaları meydana geliyor.

İklim değişiklikleri yaşa ve tarımı tehditederken Ovadaki faaliyetler de iklim değişikliğini tetikliyor.

Konya Havzası  yok oluyor ...

Konya havzasında sulama modernizasyonu çerçevesinde yapılan beton “U” sulama kanaletleri terkedilmiş. Bu kanallarla yapılan vahşi sulama, su kaybına ve toprak kalitesinin düşmesine neden olduğu için birkaç yıldır terk edilmiş.

Yağmurlama yöntemi ile sulama yapılan tarlada çiftçi Sami Kozanlı boru hattını değiştiriyor. Basınçlı sulama sistemlerinden biri olan yağmurlama yöntemi yerden uygulandığı gibi “povit” sulama şeklinde tarlada hareket eden tekerlekli aparatlarla yüksekten de yapılıyor.

Mısır tarlasında damlama sulama yapılıyor. Bu yöntemle bitkinin toprak üstü organları ıslanmadığı için hastalıklar azalıyor, tarlada daha az yabancı ot yetiştiği için de ilaçlama ve gübreleme masrafı düşüyor. Damlama yöntemi özellikle fazla su isteyen tarım ürünleri için ve su kaynaklarının az olduğu bölgeler için öneriliyor. Bu yöntemle % 65’e varan su tasarrufu ve enerji tasarrufu sağlandığı belirtiliyor.

Tarla sahibi Hızır Koç ile “emmioğlu” dediği arkadaşı Sami Kozanlı römork gölgesinde dinleniyor. Hızır, bu yıl hava geç ısındığı için ekinin geç olgunlaştığını anlatırken, ‘’Mısırın psikolojisi bozuldu’’ diyor.

Havzada arpa ve ayçiçeği tarlaları yan yana uzanıyor. Kuru tarım yerine sulu tarıma yöneliş artıyor.  Havzadaki tarlalara münavebeli (nöbetleşe) pancar ekimi yapılabilirken sulama gerektiren ayçiçeği ve mısır ekiminde bu şart aranmamaktadır.

Mısır tarlasında ekili ürünün çoğu yeşilken yarıya yakını sulanmayan bölüm kuruyor. Tarla sahibi bu yıl kuyunun bütün tarlayı sulamaya yetmediğini söylüyor. Çoğunlukla damlama sulama yapılsa da yeraltı suları kullanıldığı ve kuyulardaki su seviyesi düştüğü için sulu tarımın sürdürülmesi zor görünmektedir.

Havzada kuyu açarak yeraltı suyu kullanımı sonucunda devasa çöküntüler yaşanıyor, obruklar oluşuyor. 2022 yazında yağmurlama sulama yapılan yonca tarlasında yeni bir obruk ortaya çıkmış. Yeraltı suyu seviyesinde 1980-1990’da bir metre düşmüşken son yıllarda sular altı yedi metre kadar yer altına çekilmiş. Bölgede 1920’lerden 2000’li yıllara kadar yılda bir ya da iki obruk oluşumu görülürken 2010’da on yedi obruk meydana gelmiş. Bu sayı 2020’de kırk üçe yükselmiş. Sadece Karapınar’da geçen yıl beş yüz civarında obruk tespit edilmiş.

Yeraltında eriyen kayaçların yarattığı boşlukların çökmesiyle oluşan obruklar görenleri ürkütüyor Bölgedeki kuraklık ve yeraltı su seviyesinin düşmesi sonucu sayısı hızla artan obrukların % 90’ı Karapınar’da bulunmaktadır. Bu bölge “Obruk Platosu” olarak anılmakta.

Yöre sakini Mehmet Biltekin, tarlasındaki daha küçük göçüğü gösteriyor. Bölge halkı yaşam alanları ve geçim kaynakları olan bu tarlalardaki obrukların artışından dolayı oldukça tedirgin. Bir yandan çözüm beklerken bir yandan da tarlalarını ekip biçmeye ve kendi deyimleriyle ‘’kadere razı gelmeye’’ devam etmekteler.

Kızören Obruğu, ülkenin en büyük ve binlerce yıllık karstik oluşumlu obruğudur. Obruk Gölünde su seviyesi 1988 yılında toprak yüzeyine bir iki metre kadar yakınken 1996-2006 yıllarında on metreye kadar düşmüş. Obruk göllerindeki su seviyesi yeraltı su seviyesine işarettir.

Obruk Gölü’nün görünümünden heyecanlanan turistler fotoğraf çekiyor. Obruk Gölü, Kapadokya güzergâhında bulunduğu için özellikle Çin’den ve Kore’den gelen turistleri taşıyan tur otobüsleri burada fotoğraf molası vermektedir.

Konya Teknik Üniversitesi Obruk Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin yayınladığı harita bölgedeki obrukları gösteriyor. Harita obrukların derinliklerini ve büyüklüklerini gösterirken sıklıkları dikkat çekmektedir. Bu merkezin raporlarına göre 2021 yılı sonu itibariyle 700’ü bir metreden daha derin, 1.850’si bir metreden daha sığ obruklar tespit edilmiş. Son verilere göre bugüne dek 2.600 obruk oluşmuş. Sayının daha da arttığı tahmin ediliyor. DSİ’nin İklim Araştırma Komisyonu’na sunduğu raporda bölgede otuz beş bin belgeli, yüz binin üzerinde izinsiz kuyu olduğu belirtilmektedir.

Konya merkez ve ilçe köylerinin pek çoğunun adında ‘’kuyu’’ sözcüğü yer alıyor.

Sarayönü-Ladik’te serenli (çıngıraklı-zincirli) kuyudan hala su çekilebiliyor. İpek Yolu üzerindeki bu topraklarda tarih boyunca orduların, kervanların ve yerleşik halkın yeraltı sularından yararlanması için açılmış kuyulardan birkaçı günümüzde de kullanılmaktadır.

Havzada kuyu açma çalışmaları devam ediyor. Konya bölgesinin son yıllarda üçte bir oranında az yağış aldığı, yeraltı sularında ise %45’lere varan azalma yaşandığı belirtilmektedir.

Makinasının başındaki kuyucu her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol ediyor.

Kuyucunun çırağı, çelik halatı direkteki makaraya geçirmek için sondaj makinasına tırmanıyor. Gece nöbetçisinin soğuktan korunmak için astığı battaniyenin nemi az sonra yükselecek güneşte kuruyacak.

“Servis” dedikleri vardiya sırası gelen çırak, nöbeti devralmadan önce çarkı kontrol ediyor. Kuyu işçilerinin elleri  sürekli makine yağına bulanmakta ve çelik tellerle kesilmektedir.

Çocuk yaştaki çıraklardan birinin yaptığı araba su tankının yanında duruyor.

Çıraklardan biri sert katmanlara vurmaktan aşınmış matkap bıçaklarına kaynak yapıyor.

Kuyu işçileri çalışma saatleri dışında yemek yaptıkları ve yattıkları konteynerde birkaç parça eşyalarıyla birlikte yaşıyor. Bir kuyu açmaya başlayan işçiler su bulunana kadar ya da kuyu kuru çıkana kadar çalışmaya devam etmektedir. Bu süre bazen bir hafta bazen daha uzun olmaktadır.

Kuyucunun genç çırağı konteynerde dinleniyor. Bu kuyunun işi bitince birkaç günlüğüne memlekete gitmek istediğini, annesini özlediğini söylemektedir.

Gece boyunca sondaj makinesi toprağı kazmaya devam ediyor. Kuyu işçileri nöbetleşe çalışırken uçsuz bucaksız ovada sadece aküfere vuran matkabın sesi duyulmaktadır.

Yer yüzeyini oluşturan toprak, kumtaşı, kil ve kaya tabakaları metrelerce aşağıdaki suya ulaşmak üzere deliniyor. Katmanlardan koparılan parçalar suyla karışarak yüzeye çıkmaktadır.

Uzmanlar, bölgede mevsimsel kuraklığın yanı sıra yeraltı sularının tarımda kullanılmasının yakın gelecekte susuzluk sorununu doğuracağı uyarısında bulunuyorlar.

Kuyu açılmadan önce tarlaya yaklaşık üç metreküp hacminde çukur açılıyor. Kazı süresince çıkan topraklı su bu çukura akıtılır, kazı bitince çukur toprakla kapatılır.

Delicinin kazdığı toprağı yüzeye çıkarmak için tankerden kuyuya su bırakılıyor. Kova denilen aparatla sulu toprak kuyudan alınarak boşaltılır.

Delici suya ulaşınca “denemeci” işçiler gelip aparatlarıyla kuyudan su çekiyorlarlar. Suyun basıncı, akış gücü ölçülür, yeterli görülürse kuyu tarla sulama için kullanılır.

Yeni açılan kuyuda da tarlaları sulamaya yetecek kadar su olmadığı anlaşılıyor. Küresel ısınmaya bağlı kuraklık yerin üstünde olduğu kadar yerin altında da etkisini göstermektedir. Su yok…