Tatavla, Osmanlı İstanbul’unda otonom bir bölge olarak sadece Rumların yaşadığı, ahşap evleri, Baklahorani Karnavalı, meyhaneleri, tulumbacıları, kabadayıları, çeteleri ile ünlü bir semttir. Eskiden Cenevizli tüccarların atlarının bakımının yapıldığı tavlaların (ahır) bulunduğu semt adını da buradan alır. 1929 yılında büyük bir yangınla harap olur sonra da Kurtuluş adı verilir.
Çeşmeleri, dereleri, ayazmaları, kuyuları ile İstanbul’un sulak semtlerinden biridir Tatavla. Yıllar içinde bir ikisi dışında tüm çeşmeler yapılaşma nedeniyle yok olur. Semti çevreleyen dereler yerini bulvarlara bırakır, ayazmalara su sağlayan kuyular kurur.
Tatavla’nın tarihinin anlatıldığı Melisinos Hristodulu’nun kitabında şöyle bir anekdot dikkatimi çekmişti:
“Artık nüfusu iyice artan Tatavla’nın sakinlerinin ihtiyaçları, mahallenin genişlemesi ve hayırseverlik hissiyatı, faal olmayan ne kadar çeşme varsa, sarnıçları ile beraber bakımlarının yapılması ve faaliyete geçmelerinin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca Kuzey ve Batı Tatavla’da sayılarının iki katına çıkarılması elzemdir:”
Çeyrek asırdan fazla yaşamakta olduğum semtte çoğu bakımsız, harap ya da kayıp olan çeşmelerin gürül gürül akan suları gibi semt sakinlerinin hayatındaki yeri de eksilmişti. Mahallenin eskilerinden dinlediğim çeşmelerin, derelerin yerine otoparklar, kebapçılar, bulvarlar yapılmıştı. Tatavla’nın su hikayesini anlatırken, yaşamadığım o yıllara daha yakından bakmak, eski fotoğrafların izini sürmek, tanıklıkları dinlemek, semtin görsel belleğine bir hikâye daha eklemek istedim.
Pervititch Haritası - 1925
DERELER
Melisinos Hristodulu’nun Tatavla Tarihi kitabına göre, Tatavla’nın doğusunda Bilecik Dere vardır. Bilecik Dere, Pangaltı’nın batısından Dolap Dere olarak başlar, içinden geçtiği her mahalleye göre adı değişerek akmaya devam eder. Sırasıyla Dolap Dere, Bilecik Dere, Papaz Köprü ve Kasımpaşa Deresi olur.
Semtin tarihiyle ilgili kaynaklarda dereye atılan çöpler ve akıtılan lağım suları nedeniyle ağır bir kokusu olduğu belirtilir.
Semtin Küçük Akarca yokuşu olarak bilinen Peşkir Ağası sokağının üzerinde Bilecik Dere isimli bir dere olduğu, Jacques Pervititch’in Tatavla haritasında görünüyor. Haritada, İkindji Biledjik Deresi ismiyle yer alan akarsu, Seymen ile Şahin sokakların arasındaki bir noktadan Dolapdere'ye karışıyor.
Dolapdere'ye akan Bilecik Dereleri, son duraktan Hacıahmet'e doğru akan Cinderesi, güneyindeki İplikçi Deresi ve daha birçok irili ufaklı dereyle Kurtuluş semti İstanbul'un adeta akarsular cennetiymiş.
Cin deresine karışan su kaynaklarından biri bugün Güzeller sokaktaki binaların arasına sıkışmış durumdaki caminin olduğu yerde bulunan Karlık suyudur. Melisinos Hristodulu, karlık suyu için “Kaynak suyu minerallidir ve özellikle mide rahatsızlığı çekenler için ilaç niteliği taşır” diyor
Tatavla’nın bütün dereleri ve akarsuları güneyde birleşip, Kasımpaşa Deresi'ne katılarak Haliç'e dökülürmüş.
Günümüzde Dolap Dere’nin yatağı bir bulvar. Dolapdere Caddesi olarak İstanbul’un yeni oteller bölgesi olmaya aday semtin giderek artan trafiğinin yükünü taşıyor. Kurtuluş’un sınırlarını belirleyen dereler ise ne yazık ki tamamen yok olmuş durumda.
Dolapdere 1930. (Achille Samandji arşivi.)
Aya Tanaş Kilisesi önündeki yokuş Haliç’i besleyen Cin Deresi’ne iniyor. Kilise’nin bahçe duvarı boyunca akan ve Cin Deresi’ni besleyen su yatağı yükseltilerek üstü betonla örtülmüş.
Çocukluğu Tatavla’da geçen “Yaşadığım Semt Kurtuluş” kitabının yazarı Hüseyin Irmak, Ateş Böceği sokağın bittiği yerden Cin Deresi’ne karışan bu suyun çocukluk yıllarında aktığını, yolun karşısına geçmek için üzerindeki ahşap köprüyü kullandıklarını anlatıyor. Irmak, “1960’larda çekilen Ayşecik filminde dere görünüyor. 1980’li yıllarda kanalizasyona bağlandı ve betonun altına gömüldü.” diyor.
Derenin suladığı Kara Kazım’ın bostanları ise 1990’lı yılların ortalarına kadar gelebilmiş, bölgenin betonlaşması karşısında daha fazla direnememiş.
Aya Tanaş Kilisesi. 1900'lerin başı. (Aya Dimitri Kilise Arşivi)
Dolapdere’ye akan derelerin üzerinden derme çatma ahşap köprülerle geçiliyor. Niko İstekli, Tatavla Tarihi kitabı.)
Dolapdere’de lağımla karışık akan derenin üzerinin kapatıldığı haberi 5 İlk Teşrin (Ekim) 1937 tarihli Haber Gazetesi’nde yer alıyor. Haberde, “Dolapdere’nin müthiş lağımı kapandıktan sonra bugün bu hali almıştır. Şimdi moloz yığınları ile dolu bir toz deryası olan bu çukur, yakında geniş ve muntazam bir cadde haline konacaktır” diye anlatılıyor.
Bugünkü Dolapdere’de eskiden ahşap bir köprünün de bulunduğu Papaz Köprü yatağında Irmak Caddesi yer alıyor. Trafik ve altyapı ihtiyacıyla asfaltın altına gömülen derenin üzerinde yoğun bir trafik akışı yaşanıyor.
Hüseyin Irmak, eskiden üç derenin birleştiği yerdeki köprünün bulunduğu noktayı gösteriyor. Irmak, bu günkü Cin Deresi Caddesi’nde çarşamba günleri semt pazarının kurulduğunu anlatırken, “Derenin başlangıç noktası Feriköy’dü. Üstü kapalıydı o tarafın, Çobanoğlu sokağın oralarda bir yerlerden ortaya çıkıyordu, sonra geliyor üç tane dere burada buluşuyordu. Üzerinde daha muhkem bir küçük ahşap köprü vardı.” diyor.
Üstündeki köprünün adıyla anılan Papaz Köprü Sokağı 1900’lü yıllarda Tatavla'nın Pera (Beyoğlu) ile bağlantısını sağlayan en önemli arterlerden biridir.
Tatavla’nın yaşadığı büyük yangından sonra sokak isimleri değiştirilirken Papaz Köprü Sokağı’na Yahya Köprüsü Sokağı adı verildi. Son yıllarda İstanbul’un oteller bölgesi haline gelen semtin bu sokağı da betonlaştı.
AYAZMALAR - SARNIÇLAR
Ortodoks Rumlar, su kaynaklarına bir aziz veya azizenin adını vererek onun manevi gücü sayesinde o suyun insanlara şifa sağladığına inanırlar. Ayazmalar, genellikle bir kilise içinde ya da bahçesinde bulunur, kimi ayazmalar ise müstakil mekanlardır.
Ayazma sularının, adandığı aziz ya da azizenin gözyaşları olduğuna inanılır. Adını aldığı kutsal kişinin Ortodoks takvimine göre yortu gününde kilisede dini ayin yapılır ve ayazma cemaate açık tutulur.
Suyunun şifalı olduğuna inanılan bazı ayazmalar Müslümanlarca da ziyaret edilir. Meryem Ana’ya adanan Balıklı Ayazması, Kuruçeşme Aya Dimitri Ayazması bunlar arasındadır. Tatavla’da ise Aya Dimitri Kilisesinin bahçesinde Aya Haralambos ayazması Panayia Avangelistra Rum Ortodoks Kilisesi’nin bahçesinde Theotokou ayazması, Aya Fanarius Ayazması, Aya Tanaş Kilisesi ayazması bulunmaktadır.
Her ayın ilk pazartesi günü açık olan Aya Fanarius Ayazmasının önünde oturan peder, gün içinde su almak ve dilek tutmak için ayazmaya gelecek cemaat üyelerini bekliyor. Semtin önemli ayazmalarından biri olan Aya Fanarious, Teşrifatçı Sokak’ta apartmanların arasında kalmış.
Aya Dimitri Kilisesi'nde her ay düzenlenen törende şehir suyu dini bir ritüelle kutsanıyor. Semtin ayazmalarına ait kutsal addedilen kaynak sularının geldiği kuyular iklim krizi ve kontrolsüz yapılaşma nedeniyle kurumuş.
Sadece rahiplerin bulunduğu ayinde, dualar okunurken kâsenin içine bir haç ve fesleğen demeti konuyor. Dua bitince fesleğen demeti çıkarılarak, su damlacıkları kiliseye serpiştiriliyor. Kutsanan su daha sonra ayazma çeşmesinin deposuna boşaltılacak.
Her ay yapılan dini törenle kutsanan su Aya Dimitri Kilisesi’ndeki ayazmanın çeşmesine boşaltılıyor. Aya Dimitri kilisesinde okunan su, Aya Fanarious ayazmasına da taşınıyor.
Aya Tanaş Kilisesi’nin görevlisi Abdullah Karakulak, ayazmanın bahçesindeki mezarların başında kutsal suyun mucizesini anlatıyor: “Gözleri görmeyen bir kız anne ve babasıyla ayazmaya geliyor. Kapıda ‘Beni bırakın, bu yolu biliyorum’ diyor. Görevli açıyor kapıyı, kız ayazmada yalnız kalıyor. Bir süre sonra dışarı çıkıp annesine sarılıyor. Gözleri açılmış. Anlayacağınız burada bir azize yatıyor.” 20 Ocak 1886 tarihli mezar taşında kızın adının Ekaterini Amiru olduğu yazıyor.
Dolapdere’deki Panayia Avangelistra Rum Ortodoks Kilisesi’nin bahçesinde bulunan Theotokou ayazmasında cemaat üyeleri getirdikleri şişelere ayazma suyu dolduruyor. Cihangir’de yaşayan Anastasia Calmidis, ayazma suyundan almak için yürüyerek Dolapdere’ye gelmiş. Elindeki su şişesini göstererek, “zem zem bu, zem zem” diyor.
Evangelistra Kilisesi’nde, “Meleğin Müjdesi” yortusuna katılan cemaat üyeleri, kilise girişinden mum satın aldıktan sonra Theotokou ayazmasına geçerek, dilek tutuyor.
SARNIÇLAR – KUYULAR
Eskiden Cenevizli tüccarların atlarının bakımının yapıldığı tavlaların (ahır) bulunduğu semtte hayvanların su ihtiyacını karşılamak için çok sayıda kuyu açılmış ve sarnıçlar yapılmış. Bu sarnıçlarda biriktirilen sular aynı zamanda mahallelinin ihtiyaçları için de kullanılırmış.
Melisinos Hristodulu, Tatavla Tarihi kitabında semtteki kuyulardan üç tanesinin Ayios Dimitrios’un kuzeydoğusunda yer aldığını belirtir. Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü’nde kilisenin yakınındaki kuyuların kutsal sayıldığı için tüm çevresine kandil asıldığını anlatır.
Semtin eski evlerinin bahçelerinde de kuyular vardır. Ancak bahçeler yeni yapılan beton binalarla yok oldukça kuyular da kaybolmuştur. Günümüzde ayakta kalmayı başaran eski evlerin bahçelerinde hala birkaç kuyu bulunmaktadır. Sarnıçlar ise yıkıntı halindedir. Derkon’un Su Sarnıcı’nın yeri kesin olarak bilinmezken, Hacı Ahmet Su Sarnıcı bir parkın içinde kalıntı halinde durmaktadır.
Hacı Ahmet Sarnıcı’nın kalıntıları günümüzde bir parkın içinde duruyor.
Semtin yaşadığı yangınlardan en çok etkilenen sokaklardan biri olan Yokuş Başı Sokak’taki sarnıcın bulunduğu alan kamena (yanmışlar) olarak adlandırılıyor. Anıtlar Kurulu tarafından kültür varlığı olarak tescillenen tarihi sarnıç, sokaktaki bir bakkal tarafından bir dönem girişine kapı takılarak depo olarak kullanılmış.
Tatavla’nın geçmişindeki dere ve köprülere gönderme yapan sokak isimlerinin yanı sıra kuyuları çağrıştıran sokak isimleri de bulunuyor. Osmanlı İstanbul’unun en sulak bölgeleri arasında yer alan semt, kontrolsüz yapılaşma nedeniyle giderek betonlaştıkça su kaynaklarının büyük çoğunluğunu kaybetmiş, geriye sokak isimleri kalmış.
Mardinli Şükrü Akman, sahipleri yıllar önce semtten göç eden bir evin kuyu suyunu kurduğu motor sistemiyle kullanıyor. Şükrü Akman, “Bu sokaklarda eskiden her evin kuyusu varmış ancak yeni binalar yapıldıkça, bahçeler ortadan kalktıkça kuyular kapatılmış. Ben de kendi evimdeki kuyuyu kapatmak zorunda kaldım evin girişinde kaldı, kullanamadık.” diyor.
Aya Dimitri Kilisesi’nin bahçesinde yer alan kuyu, yüzyıllık ağaçların da bulunduğu bahçenin sulamasında kullanılıyor. Stephan Gerlach Türkiye Günlüğü’nde kutsal sayılan bu kuyunun çevresine kandiller asıldığını anlatır.
ÇEŞMELER